02.08.2025 00:00 3 görüntülenme Finans Dünyası

Sürdürülebilir Finansın Üç Ayağı: ESG Skorları, Yeşil Tahviller ve Fintek’in Dönüştürücü Rolü

  1. Sürdürülebilir Finansın Üç Ayağı: ESG Skorları, Yeşil Tahviller ve Fintek’in Dönüştürücü Rolü

Sürdürülebilir finans, çevresel ve sosyal sorumlulukları finansal kararların merkezine koyarak, iklim değişikliğiyle mücadele ve toplumsal refah hedeflerini destekleyen yeni bir finans anlayışını temsil eder. Bu alanda öne çıkan üç temel bileşen vardır: ESG skorları (Çevresel, Sosyal ve Yönetişim kriterleri), yeşil tahviller (çevre dostu projelere özel borçlanma araçları) ve Fintek (finansal teknolojiler). Bir kurumsal CFO’dan bireysel yatırımcıya kadar geniş bir yelpazedeki aktörler için, bu üçlü sacayağı sürdürülebilir finansın nasıl şekillendiğini anlamak açısından kritik önemdedir. Aşağıda, her bir bileşeni ayrı ayrı ele alarak, Avrupa Birliği (AB), Türkiye ve ABD’den örnek ve verilerle konuyu derinlemesine inceleyeceğiz.

  • ESG Skorları: Şirketlerin Sürdürülebilirlik Karnesi

ESG (Environmental, Social, Governance) şirketlerin çevresel, sosyal ve yönetişim performansını değerlendiren kriterler bütünüdür. Bir başka deyişle, finansal sektörde yatırım kararları verilirken kar-zarar hesaplarının yanı sıra bu üç alandaki etkilerin de hesaba katılmasıdır. ESG’nin alt bileşenleri şu şekilde özetlenebilir:

  • Çevresel (Environmental): İklim değişikliği ile mücadele, karbon emisyonlarının azaltılması, enerji verimliliği, biyolojik çeşitliliğin korunması, atık ve kirlilik önleme, döngüsel ekonomi gibi çevreye dair konular. Örneğin bir şirketin karbon ayakizi, yenilenebilir enerji kullanımı veya su tüketimi çevresel performans göstergeleridir.
  • Sosyal (Social): Eşitsizliklerin azaltılması, kapsayıcılık, çalışan hakları, iş sağlığı ve güvenliği, topluma yatırım, müşteri ve tedarikçi ilişkileri ile insan haklarına saygı gibi toplum ve insan odaklı konular. Örneğin işyerinde çeşitlilik, adil ücret politikaları ya da yerel toplumlara katkı sağlayan projeler sosyal performansın bir parçasıdır.
  • Yönetişim (Governance): Şirket içi yönetim yapısı, etik kurallar, şeffaflık, paydaşlara hesap verebilirlik, yönetim kurulu yapısı, rüşvet ve yolsuzlukla mücadele, yönetici ücret politikaları gibi kurumsal yönetime ilişkin konular. İyi yönetişim, şirketin çevresel ve sosyal hedefleri ciddiyetle ele almasını sağlayan temel yapı taşıdır.

ESG skorları, bağımsız derecelendirme kuruluşları tarafından bu kriterlere göre verilen notlardır. MSCI, S&P, Sustainalytics, Moody’s, Refinitiv gibi küresel derecelendirme kuruluşları şirketlerin ESG performansını çeşitli metriklerle puanlar. Bu kuruluşlar, şirketlerin karbon emisyonlarından çalışan memnuniyetine, tedarik zinciri etik standartlarından yönetim kurulu yapısına dek geniş bir yelpazede veriyi analiz ederek bir ESG notu oluşturur. Her ne kadar yöntemler arasında farklılıklar olsa da (örneğin bazıları AAA-CCC gibi harfli skalalar, bazıları 0-100 arası puanlamalar kullanır), bu ESG değerlendirmeleri yatırımcılar için şirketin sürdürülebilirlik karnesi işlevini görür. Bağımsız ESG reyting sağlayıcıları, kurumsal sürdürülebilirlik performansının hakemleri haline gelmiştir; skorlamalardaki ufak farklılıklara rağmen, ESG reytingleri sektörler genelinde yüksek sürdürülebilirlik standartlarının ve şeffaflığın korunmasına katkı sağlamıştır.

Düzenleyici gelişmeler ve şeffaflık ihtiyacı, ESG skorlarının önemini daha da artırıyor. Özellikle AB’de 2024 itibarıyla yürürlüğe giren Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSRD) gibi düzenlemeler, binlerce şirket için kapsamlı ESG raporlamasını zorunlu hale getiriyor. Bu, artık Avrupa’da büyük şirketlerin çevresel ve sosyal etkilerini detaylı bir şekilde ölçmesi ve yayınlaması gerektiği anlamına geliyor. Nitekim 2024 yılı, pek çok kuruluş için ilk kez ESG stratejilerinin zorunlu ve kapsamlı biçimde raporlanacağı bir yıl olarak tanımlanıyor. Bu kapsamda şirketler, karbon emisyonlarından çalışan çeşitliliğine, tedarik zinciri sürdürülebilirliğinden yönetim kurulu politikalarına dek pek çok göstergede yıllık sürdürülebilirlik raporları sunmaya başladılar.

Bu şeffaflık trendi yalnızca Avrupa ile sınırlı değil. Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) düzenleyici zorunluluklar henüz AB kadar ileride olmasa da, piyasa dinamikleri şirketleri benzer şekilde yönlendiriyor. Örneğin, 2022 itibarıyla S&P 500 endeksindeki büyük şirketlerin %98’i yıllık sürdürülebilirlik raporu yayımladı. Bu oran on yıl öncesine kıyasla dramatik bir artış olup, ABD’li şirketlerin de yatırımcı baskısı ve toplumsal beklentiler nedeniyle ESG şeffaflığına yöneldiğini gösteriyor. Yine de ABD’de bazı eyaletlerin siyasî düzlemde ESG kavramına mesafeli yaklaştığı, hatta kamu fonlarının “ESG” etiketli yatırımlara yönlendirilmesini kısıtlamaya çalıştığı görülüyor. Bu politik engellere rağmen büyük şirketler ve finans kuruluşları düzeyinde ESG alanındaki adımlar devam ediyor.

Türkiye ise sürdürülebilir finans konusunda son yıllarda önemli adımlar attı. Ekim 2021’de Paris İklim Anlaşması’nı onaylamasıyla birlikte Türkiye’de iklim politikalarında bir dönüşüm süreci başladı. Bu dönüşümün finans boyutunda, şirketlerin ve finansal kurumların ESG performanslarını ölçmesi ve açıklaması giderek önem kazanıyor. Borsa İstanbul (BIST), 2014’ten bu yana hesapladığı BIST Sürdürülebilirlik Endeksi ile şirketlerin ESG performansını teşvik ediyor. 2021 yazında endeks metodolojisinde yapılan değişiklik ile daha dinamik ve şeffaf bir yapıya geçildi. Artık BIST Sürdürülebilirlik Endeksi’nde yer alan şirketlerin çevresel, sosyal ve yönetişim performansı Refinitiv gibi uluslararası derecelendirme kuruluşlarının yıl boyu yaptığı değerlendirmelere dayalı ve sürekli güncellenen skorlarla takip ediliyor. Bu yeni yöntemle, şirketler yıl içinde sürdürülebilirlik performanslarını geliştirdikçe endeks skorlarına yansıyor; aksi halde düşüş yaşayanlar endeks dışında kalabiliyor. Türkiye’de şirket yöneticilerinin de artık “Neden sürdürülebilirlik?” yerine “İşimi nasıl daha sürdürülebilir yapabilirim? ESG verilerini nasıl raporlamalıyım?” sorularını sormaya başladığı belirtiliyor. Bu da ESG konusunda farkındalığın arttığına işaret ediyor.

Özetle, ESG skorları şirketlerin sürdürülebilirlik karnesi haline gelmiştir. Yatırımcılar, kredi verenler ve hatta müşteriler bu skorlara bakarak şirketin çevreye ve topluma duyarlılığını değerlendiriyor. Bir şirketin yüksek ESG notu alması, sermayeye erişimini kolaylaştırabilir, itibarını artırabilir ve uzun vadede daha dayanıklı olmasını sağlayabilir. Hem düzenleyici zorunluluklar hem de piyasa beklentileri, CFO’lardan yatırım fonu yöneticilerine kadar finans dünyasını ESG performansını iyileştirmeye zorluyor. Bu sayede şirketler daha şeffaf, hesap verebilir ve sürdürülebilir iş modellerine geçiş yapıyor. ESG ile ölçülen bu dönüşüm, sürdürülebilir finansın diğer bileşenleri olan yeşil tahviller ve fintek için de zemin hazırlıyor.

  • Yeşil Tahviller: Çevreci Yatırımlara Yeni Finansman Aracı

Küresel ölçekte iklim hedeflerine ulaşmak ve çevresel projeleri finanse etmek için en çok ihtiyaç duyulan şeylerden biri uzun vadeli uygun maliyetli finansman. İşte yeşil tahviller (green bonds) tam olarak bu ihtiyaca yanıt veren yenilikçi bir borçlanma aracı olarak karşımıza çıkıyor. Yeşil tahvil, ihraç eden kurumun (şirket, banka veya devlet) piyasadan borç para topladığı fakat bu kaynağı yalnızca çevre dostu projelerde kullanma taahhüdü verdiği tahvillere verilen isimdir. Başka bir deyişle, yenilenebilir enerji santralleri, enerji verimliliği projeleri, temiz ulaşım, ağaçlandırma, sürdürülebilir atık yönetimi veya benzeri çevresel fayda sağlayan yatırımların finansmanı için çıkartılan özel tahvillerdir. Bu tahviller yatırımcılara hem finansal getiri sağlar, hem de yatırımlarının çevresel fayda üreteceği güvencesini verir. Birçok ülkede yeşil tahvillere yönelik vergi teşvikleri veya indirimler de uygulanarak, bu enstrümanlar cazip hale getirilmektedir.

Yeşil tahvillerin çalışması, uluslararası kabul görmüş ilke ve standartlara dayanır. En yaygın referans çerçevesi, Uluslararası Sermaye Piyasaları Birliği (ICMA) tarafından yayımlanan Yeşil Tahvil Prensipleri (Green Bond Principles)’dir. Bu prensipler, ihraççıların yatırımcılara şeffaf bir taahhütte bulunmasını sağlayan dört temel bileşeni içerir:

  • Gelirlerin Kullanımı (Use of Proceeds): Tahvilden elde edilecek gelirin hangi projelerde kullanılacağı net olarak tanımlanmalı, bu projelerin yeşil proje kategorisinde olduğu açıkça belirtilmelidir. Örneğin yenilenebilir enerji, enerji verimliliği, temiz ulaşım, sürdürülebilir su yönetimi, kirlilik kontrolü, biyolojik çeşitlilik veya yeşil binalar gibi kategoriler önceliklidir. Gelirlerin destekleyeceği projelerin iklim değişikliğiyle mücadele veya çevresel iyileşme hedeflerine katkı sunması beklenir.
  • Proje Değerlendirmesi ve Seçimi: İhraççı, yatırımcılara fonların seçileceği projelerin hedef ve kriterlerini açıklamalı; söz konusu projelerin çevresel sürdürülebilirlik hedefleriyle uyumlu olduğunu göstermelidir. Birçok ihraççı, proje seçimi ve değerlendirmesi sürecinde bağımsız uzman görüşü alarak güvenilirliği artırır.
  • Gelirlerin Yönetimi: Yeşil tahvil yoluyla elde edilen fonlar, ihraççının genel bütçesinden ayrı bir hesapta veya portföyde izlenmeli ve sadece belirtilen yeşil projeler için kullanılmalıdır. Bu şeffaflığın sağlanması için genellikle bağımsız denetçiler ya da ikinci taraf görüşü veren kuruluşlar süreci inceler.
  • Raporlama: İhraççı, tahvil gelirlerinin hangi projelere ne kadar aktarıldığını ve bu projelerin çevresel etkilerini (örneğin kaç ton karbon emisyon azaltımı sağlandığı gibi) yıllık olarak raporlamalıdır. Standartlaşmış raporlama formatları kullanılması (örneğin ICMA’nın Etki Raporlaması metrikleri) tavsiye edilir. Bu sayede yatırımcılar paralarının gerçekten vaat edilen amaçlara gidip gitmediğini takip edebilir.

Bu prensipler, yeşil tahvillere yatırım yapanlara güvence sağlar. Yatırımcı, elindeki tahvilin getirisi dışında, fonun çevreci bir amaçla kullanıldığını bilmek ister. Dolayısıyla ihraççılar, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkesine uyarak hem çevreye katkı sunar hem de itibar kazanır. Örneğin, Dünya Bankası veya Avrupa Yatırım Bankası gibi kurumlar 2007-2008’den itibaren iklim tahvilleri ihraç ederek bu alanda öncülük etmiş; yıllar içinde sayısız özel sektör firması ve hükümet bu kervana katılmıştır.

Küresel ölçekte yeşil tahvil piyasası son on yılda adeta patlama yaptı. 2010’ların başında yalnızca birkaç milyar dolar seviyesinde olan yeşil tahvil ihraçları, günümüzde yüz milyarlarca doları buluyor. Öyle ki, sadece 2023 yılının ilk yarısında dünya genelinde 310 milyar ABD dolarının üzerinde yeşil tahvil ihraç edildi – bu, yeşil tahvil piyasasının başlangıcından bu yana görülen en yüksek yarıyıl rakamıdır. Yeşil tahviller, tüm sürdürülebilir borçlanma araçları (yeşil, sosyal, sürdürülebilir ve bağlanmış tahviller toplamı) içinde en büyük payı oluşturuyor; 2023’te sürdürülebilir tahvil piyasasının yaklaşık %59’u yeşil tahvillerden oluştu. Toplam sürdürülebilir tahvil ihraçlarının da 2023 sonunda yeniden yükselişe geçerek 900 milyar - 1 trilyon dolar aralığına ulaşacağı öngörülüyordu, ki bu rakam pandeminin hemen öncesinde rekor kırılan 2021 seviyelerine yakın bir büyüklük demek. Nitekim sürdürülebilir finansman piyasası hız kesmeden büyüyor: Haziran 2023 itibarıyla küresel olarak ihraç edilmiş toplam yeşil, sosyal ve sürdürülebilir tahvillerin birikimli tutarı 4 trilyon dolara yaklaşmış durumdaydı. Bu devasa büyümeye, başta enerji dönüşümü olmak üzere iklim politikalarına verilen destek, kurumsal ve bireysel yatırımcı talebi ve düzenleyici teşvikler güç veriyor.

Avrupa Birliği, yeşil tahvil piyasasının tartışmasız lideri konumunda. Avrupa’da yeşil tahvil ihraçları, toplam tahvil piyasasının içinde hızla payını artırıyor. 2024 yılında AB genelinde ihraç edilen tüm tahvillerin %6,9’u yeşil tahvil idi; bu oran 2023’te %5,3 seviyesindeydi. Yani bir yıl gibi kısa bir sürede ciddi bir sıçrama yaşandı. 2014’te bu oranın %0,1 olduğu düşünülürse, son on yıldaki dönüşüm daha net anlaşılır. Özellikle özel sektör şirketleri tarafından çıkarılan yeşil tahvillerde büyük artış var: 2020’de şirketlerin ihraç ettiği tahvillerin %5,6’sı yeşil iken, 2024’te bu oran %12,8’e ulaşarak rekor kırdı. Hükümetler (egemen ihraçlar) cephesinde de 2020’de %3,3 olan yeşil tahvil payı 2022’de %6,1 ile zirve yapmış, 2024’te %4,2 seviyesinde gerçekleşmiştir. AB’nin Avrupa Yeşil Mutabakatı ve sürdürülebilir finans stratejisi, bu büyümeyi destekleyen en önemli etkenler. 2023 sonunda yürürlüğe giren Avrupa Yeşil Tahvil Standardı (EuGB), ihraççıların gönüllü olarak uyabileceği bir etiketleme standardı sunarak piyasanın şeffaflık ve güvenilirliğini artırmayı hedefliyor. Nitekim Avrupa Yatırım Bankası, Aralık 2023’te bu standarda uygun ilk yeşil tahvilini (3 milyar € tutarında İklim Bilinci Tahvili) ihraç etti ve yüksek talep gördü. Avrupa’da İsveç, Danimarka, Fransa gibi ülkeler ulusal tahvil piyasalarında %16’nın üzerinde yeşil tahvil payına ulaşarak başı çekiyor; öte yandan 2024’te 13 AB üyesi ülkeden henüz hiç yeşil tahvil ihraç edilmediği görülüyor. Bu da ülke bazında piyasaların gelişiminde farklılıklar olduğunu gösteriyor. Sermaye piyasalarının parçalı yapısı, standart proje eksikliği veya yeterli yerli yatırımcı bulunmaması gibi zorluklar, Avrupa’da dahi yeşil tahvil piyasasının her yerde aynı hızla gelişmemesine yol açıyor. Bu noktada AB’nin getirdiği ortak standartlar (taksonomi, yeşil tahvil standardı gibi) bu engelleri aşmaya yönelik önemli adımlar.

ABD’de yeşil tahvil piyasası, Avrupa kadar düzenleyici yönlendirmeye sahip olmasa da büyük kurumsal şirketlerin ve yerel yönetimlerin girişimleriyle büyüyor. Apple, Google, Microsoft gibi teknoloji devleri milyarlarca dolarlık yeşil tahvil ihraç ederek yenilenebilir enerji yatırımlarını finanse ettiler. Yine New York, Kaliforniya gibi eyaletler veya bazı belediyeler iklim dostu altyapı projeleri için yeşil belediye tahvilleri çıkarıyor. Ancak ABD piyasasında politik bölünmeler de gözleniyor; bazı eyalet yönetimleri ESG temelli yatırımlara mesafeli yaklaşırken, Wall Street’te büyük yatırım fonları ve bankalar sürdürülebilir finans ürünlerini portföylerine entegre etmeye devam ediyor. 2023’te ABD’de sürdürülebilir tahvil ihraçları küresel toplamın önemli bir kısmını oluştursa da, S&P analizlerine göre yılın ikinci yarısında bazı eyaletlerdeki politik engeller nedeniyle ABD kaynaklı ihraçlar öngörülenden düşük kalabilir. Buna rağmen, küresel yatırımcı tabanının talebi ve şirketlerin iklim taahhütleri ABD’de yeşil tahvil piyasasını ileri taşımaya devam ediyor.

Türkiye, yeşil tahvil konusunda henüz yolun başında olsa da son birkaç yılda önemli adımlar attı. Türkiye’nin ilk yeşil tahvili, Kalkınma Yatırım Bankası (TSKB) tarafından Mayıs 2016’da uluslararası piyasalarda ihraç edildi. 300 milyon ABD doları tutarındaki bu ihraç, Türkiye ve hatta Orta Doğu ile Orta Avrupa bölgesindeki ilk kamu ihraçlı yeşil/sürdürülebilir tahvil olarak kayıtlara geçti. Daha da dikkat çekici olan, tahvile uluslararası yatırımcılardan gelen talebin ihraç tutarının 13 katı olmasıydı – 300 milyon dolarlık tahvile karşılık 4 milyar dolar talep toplandı. Bu, küresel yatırımcıların Türkiye kaynaklı yeşil projelere ciddi ilgi duyduğunu gösteren çarpıcı bir örnek oldu. Takip eden yıllarda diğer Türk bankaları ve şirketleri de yeşil tahvil pazarına girmeye başladı. Özellikle 2020’de Akbank, pandeminin zorlu koşullarına rağmen 50 milyon dolarlık bir yeşil tahvil ihracı gerçekleştirerek Türk bankacılık sektöründe bir ilke imza attı. Bu ihraç ICMA’nın Yeşil Tahvil Prensipleri’ne uygun şekilde yapılandırıldı ve elde edilen fonlar yenilenebilir enerji projelerine yönlendirildi. Akbank yönetimi, sürdürülebilir finansman piyasasının 2020 itibarıyla dünya genelinde 1,2 trilyon dolarlık bir büyüklüğe ulaştığını, bunun 900 milyar dolarının yeşil tahvillerden oluştuğunu vurgulayarak, Türkiye’nin bu pastadan daha fazla pay almayı hedeflemesi gerektiğini belirtti.

Düzenleyici açıdan bakıldığında, Kasım 2021 tarihinde Türkiye’de önemli bir gelişme yaşandı: Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), Yeşil Borçlanma Araçları ve Yeşil Kira Sertifikaları Rehberi Taslağını kamuoyunun görüşüne sundu. Bu rehber, yeşil borçlanma araçlarının (tahvil ve sukuk) ihraç esaslarını, raporlama standartlarını ve doğrulama süreçlerini uluslararası prensiplerle uyumlu şekilde tanımlamayı amaçlıyor. ICMA Yeşil Tahvil Prensipleri’yle uyumlu hazırlanan rehber, Türkiye’de şirketlerin ve finansal kurumların sürdürülebilir yatırımlarını sermaye piyasalarından fonlamasının önünü açacak standartları getiriyor. Ayrıca teşvik mekanizmaları da devreye alınmış durumda: SPK, yeşil borçlanma aracı ihraçlarında kendi onay ücretinde %50 indirim uygulayacağını duyurdu. Benzer şekilde Borsa İstanbul da yeşil veya sürdürülebilir tahvillerin borsaya kote olma ücreti üzerinde %50 indirim yaparak ihraçları özendirmeyi hedefliyor. Bu tür teşvikler, ihraççıların geleneksel tahvil yerine yeşil tahvil yoluyla fonlama yapmasını ekonomik olarak daha avantajlı kılıyor. Türkiye’de halihazırda enerji sektörü başta olmak üzere çeşitli alanlarda sürdürülebilir proje portföyü gelişiyor; yeşil tahvil rehberi ve teşviklerle birlikte önümüzdeki dönemde bu projelerin finansmanında sermaye piyasalarının rolü artacak gibi görünüyor. Sonuç olarak yeşil tahviller, Türkiye’nin 2053 net sıfır emisyon hedefi doğrultusunda ihtiyaç duyulan sermayenin mobilize edilmesi için kritik bir araç olarak konumlanıyor.

  • Fintek: Sürdürülebilir Finansın Dijital Dönüşümü

Finans sektörü, teknolojik inovasyonlarla (fintek – finansal teknoloji) hızla dönüşürken, bu dijital devrim sürdürülebilir finans için de oyun değiştirici bir rol oynuyor. Fintek kavramı, dijital teknolojilerin finansal hizmetlere uygulanmasını ifade ederken, günümüzde bu teknolojiler sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmayı kolaylaştıran çözümler sunuyor. Bankacılıktan sigortaya, yatırımlardan ödeme sistemlerine kadar her alanda faaliyet gösteren fintek şirketleri, daha yeşil ve kapsayıcı bir finans ekosistemi inşa edilmesine katkıda bulunuyor. Özellikle AB, Türkiye ve ABD gibi piyasalarda fintek uygulamaları, ESG entegrasyonu, yeşil yatırımlara erişim ve şeffaflık konularında önemli kazanımlar sağlıyor.

Dünya genelinde iklim fintech (climate fintech) olarak adlandırılan alt sektör hızla büyüyor. Öyle ki Avrupa, bu alanda lider konuma gelmiş durumda: 2023 yılında Avrupa’daki iklim odaklı fintek girişimleri, Amerika’dakileri geride bırakarak 1,4 milyar dolar risk sermayesi yatırımı çekti (ABD’de bu rakam ~881 milyon dolar). Bu yatırım akışı, fintech şirketlerinin yeşil dönüşümde ne denli kritik görüldüğünün bir göstergesi. Peki fintek tam olarak sürdürülebilir finansa nasıl katkılar sağlıyor? Aşağıda fintek’in başlıca dönüştürücü etkilerini birkaç başlık altında ele alalım:

  • Yeşil Yatırımlara Erişimin Demokratikleştirilmesi: Fintek şirketleri, çevre dostu yatırımları daha erişilebilir ve şeffaf hale getiriyor. Örneğin, çevrimiçi yatırım platformları ve mobil uygulamalar sayesinde artık bireysel yatırımcılar küçük tutarlarla bile yeşil fonlara, sürdürülebilir yatırım temalı borsa yatırım fonlarına veya yeşil tahvillere yatırım yapabiliyor. Daha önce sadece büyük kurumsal yatırımcıların ulaşabildiği yenilenebilir enerji projelerine, kitle fonlaması (crowdfunding) veya eşten eşe (P2P) lending platformları aracılığıyla sıradan vatandaşlar da ortak olabiliyor. Örneğin, Avrupa’da bazı fintek platformları, güneş enerjisi çiftlikleri veya rüzgar türbini projeleri için halktan fon toplarken, yatırımcılara da proje gelirlerinden pay alma imkanı sunuyor. Bu sayede yenilikçi yeşil girişimler, geleneksel bankacılık kanallarına takılmadan ihtiyaçları olan finansmana kavuşabiliyor. Sonuçta fintech, yeşil inovasyon ekosisteminin gelişmesine can suyu sağlıyor; bir yanda sürdürülebilir tarım, karbon yakalama, temiz enerji depolama gibi alanlarda çalışan start-up’lar, diğer yanda bu alanlara yatırım yapmak isteyen binlerce küçük yatırımcı tek bir dijital platformda buluşuyor.
  • ESG Verisinin ve Raporlamanın Dijitalleşmesi: Fintek uygulamaları, ESG performansının ölçülmesi ve izlenmesinde de kilit rol üstleniyor. Büyük veri analitiği, yapay zeka ve blockchain gibi teknolojiler sayesinde şirketlerin çevresel ve sosyal etkilerini gerçek zamanlı takip etmek mümkün hale geliyor. Örneğin, bazı dijital platformlar yatırımcılara, portföylerindeki şirketlerin anlık karbon ayakizini veya ESG skorlarını görüntüleme imkanı sunuyor. Bu şeffaflık, yatırımcıların karar verirken sadece finansal getiriye değil, aynı zamanda paralarının hangi şirketlerde nasıl bir etki yarattığına da bakmasını sağlıyor. Nitekim son dönemde yatırımcıların ESG kriterlerini önceliklendirmesi, şirketler üzerinde daha sürdürülebilir uygulamalara geçme yönünde güçlü bir teşvik oluşturuyor. Fintek şirketleri ayrıca işletmelerin karmaşık sürdürülebilirlik verilerini daha kolay raporlamasına yardımcı olan yazılımlar ve veri altyapıları geliştiriyor. 2024 yılında, yatırımcı ve şirketlerin ESG raporlamasını standartlaştırmak için bankalardan ve finteklerden yeni platformlar kurması beklendiği belirtiliyor. Bu yönde halihazırda bazı fintek girişimleri, şirketlerin ESG verilerini toplayıp denetleyerek düzenleyicilere ve yatırımcılara sunan SaaS platformları olarak faaliyet gösteriyor. Böylece fintek, ESG alanında “regtech” (regülasyon teknolojileri) rolü de oynayarak, karmaşık sürdürülebilirlik mevzuatına uyumu şirketler için kolaylaştırıyor.
  • Dijital Bankacılık ile Karbonsuzlaşma: Fintek devriminin bir diğer boyutu, finansal hizmetlerin dijitalleşmesiyle sektörün kendi karbon ayakizinin küçülmesi. Geleneksel bankacılık ağır fiziksel altyapılar, şube ağları, kağıt tüketimi ve enerji kullanımıyla önemli bir çevresel etkiye sahipti. Oysa bugün dijital bankalar ve mobil uygulamalar sayesinde bankacılık işlemlerinin çoğu çevrimiçi gerçekleşiyor. Evraklar elektronik ortama taşınıp kağıt tüketimi azalırken, dijital hesap özetleri posta gönderiminin yerini alarak hem kağıt israfını hem de lojistik kaynaklı emisyonları düşürüyor. Fintek şirketleri fiziksel şube bulundurmadıkları için ofis kaynaklı enerji tüketimleri ve emisyonları da geleneksel bankalara kıyasla çok daha düşük olabiliyor. Ayrıca tamamen dijital bankacılık sayesinde müşterilerinin de bankacılık işlemleri için ulaşım yapmasına gerek kalmadığından, dolaylı olarak toplum genelinde karbon azaltımına katkı sunuluyor. Kısacası fintek, finans sektörünün iş yapış şeklini değiştirerek daha az kaynak tüketen, daha verimli bir modele geçişi hızlandırıyor.
  • Kullanıcı Farkındalığını ve Davranış Değişikliğini Teşvik: Fintek sadece yatırım ve kurumsal düzeyde değil, bireysel tüketici düzeyinde de çevresel farkındalığı artırıyor. Birçok yeni nesil dijital bankacılık uygulaması, kullanıcıların harcama alışkanlıklarının çevresel etkisini görselleştiren özellikler sunuyor. Örneğin, kredi kartıyla yapılan alışverişlerden hesaplanan tahmini karbon ayakizi, kullanıcı arayüzünde grafiklerle gösterilerek kişinin tüketim davranışlarının iklim etkisi görünür hale getiriliyor. Bu tarz bilgiler, kullanıcıları daha sürdürülebilir tercihler yapmaya teşvik ediyor. Hatta bazı fintek uygulamaları, kullanıcıları çevre dostu davranışlara özendirmek için ödüllendirme sistemleri kuruyor. Toplu taşıma kullanmak, enerji tasarrufu sağlamak, geri dönüşüme katkıda bulunmak gibi faaliyetler için puan veya küçük parasal ödüller veren uygulamalar, bireylerin günlük hayatlarında yeşil davranışlarını artırmayı hedefliyor. Örneğin, bir dijital banka müşterisine yıl içinde toplu taşımada yaptığı harcamalar için ağaç dikme sözü verebiliyor ya da enerji tüketimini belirli oranda azaltan müşterilere nakit puan iadesi yapabiliyor. Bu tür yenilikçi yöntemlerle fintek, çevresel bilinç ile finansal alışkanlıkları buluşturuyor ve bireylerin sürdürülebilir bir ekonomiye geçişteki rolünü pekiştiriyor.
  • Finansal Kapsayıcılık ve Mikrofinans: Sürdürülebilir kalkınmanın sosyal boyutunda, fintek teknolojileri finansal sisteme erişimi olmayan kesimleri dahil ederek yoksullukla mücadeleye katkıda bulunuyor. Türkiye gibi gelişmekte olan piyasalarda mobil finans uygulamaları ve fintech çözümleri sayesinde kırsal bölgelerdeki veya bankasız (unbanked) nüfusun finansal hizmetlere ulaşması kolaylaştı. Örneğin, mobil operatörler üzerinden sunulan mikrokredi veya mikrosigorta ürünleri, düşük gelirli bireylerin küçük tutarlarda kredi alarak girişimcilik yapabilmesine olanak tanıyor. Bu durum sürdürülebilir kalkınma hedeflerinden “sorumlu tüketim ve üretim” ile “yoksulluğun azaltılması”na dolaylı destek sağlıyor. Türkiye özelinde yapılan bir araştırma, fintech çözümleriyle ödeme sistemlerine entegre edilen eğitim içerikleri sayesinde bireylerin sorumlu tüketim konusunda farkındalık kazandığını ve daha bilinçli harcama alışkanlıkları edindiğini ortaya koymuştur. Ayrıca yakında açılması planlanan İstanbul Finans Merkezi bünyesindeki “fintek sandbox” ortamı ile büyük veri, yapay zeka ve blokzincir kullanan pek çok yenilikçi çözümün hızla gelişeceği; bu sayede bankacılık sektörü ve fintech iş birliğiyle iklimle bağlantılı finansal risk analizleri yapılabileceği ve ulusal bir karbon ticaret mekanizması oluşturulabileceği öngörülmektedir. Bu vizyon gerçekleştiğinde, fintek Türkiye’de sürdürülebilir finansın hem çevresel hem sosyal boyutunda kritik bir hızlandırıcı olacaktır.

Fintek sektörünün kendi içinde de ESG entegrasyonu giderek yaygınlaşıyor. Birçok fintech şirketi, operasyonlarında karbon nötr olma, yenilenebilir enerji kullanma, çeşitlilik ve kapsayıcılık politikaları uygulama gibi taahhütler veriyor. Örneğin Avrupa’da dijital bankalar ofislerinde net-sıfır hedefleri koymaya, kripto veya veri merkezi gibi enerji yoğun alanlarda faaliyet gösteren fintech’ler daha temiz enerji kaynaklarına geçmeye başladılar. Bu adımlar kısmen düzenleyici beklentilerden kaynaklanırken, önemli bir motivasyon da kullanıcı ve yatırımcı talebi. Sorumlu bankacılık yapmak isteyen yeni nesil tüketiciler, hizmet aldıkları finansal kuruluşların da sürdürülebilir ve etik olmasını bekliyor. Fintek’ler için ESG standartlarına uymak, bu açıdan rekabet avantajı sağlayan bir faktör olarak görülüyor; çevre bilincine sahip yatırımcıları çekmeye yardımcı oluyor ve uzun vadeli dirençlilik kazandırıyor.

Bütün bu gelişmeler ışığında, fintek teknolojileri ile sürdürülebilir finans adeta iç içe geçmiş durumda. Avrupa Fintek Birliği’nin de vurguladığı gibi, fintek’in dijital doğası ve yenilikçi iş modelleri, Avrupa ekonomisinin yeşil dönüşümüne doğrudan destek oluyor. Yeşil yatırımları hızlandırmak, çevresel farkındalığı artırmak ve finansal sistemi sorumlu yatırımlara kanalize etmek için fintek çözümleri açık bir yol sunuyor. Bu ivme sadece Avrupa’da değil, ABD’den Türkiye’ye küresel ölçekte karşılık buluyor.

  • Sonuç

Sürdürülebilir finansın geleceği, ESG skorları, yeşil tahviller ve fintek inovasyonlarının ortak sinerjisiyle şekilleniyor. ESG kriterleri, şirketlerin ve finansal kurumların performansını yeni bir mercekten değerlendirerek şeffaflığı ve hesap verebilirliği artırıyor. Yeşil tahviller ve benzeri sürdürülebilir finansman araçları, trilyonlarca dolarlık sermayeyi iklim kriziyle mücadele ve çevresel projelere kanalize ederek ekonomik dönüşümün finansmanını sağlıyor. Fintek teknolojileri ise bu dönüşümü hem hızlandıran hem de demokratikleştiren bir katalizör işlevi görüyor: Bir yandan sürdürülebilir yatırımları daha geniş kitlelere ulaştırıyor, diğer yandan veriyi ve bilinci güçlendirerek tüm paydaşların sürece aktif katılımını mümkün kılıyor.

Finans sektörü profesyonelleri, yatırımcılar, CFO’lar ve konuya ilgi duyan genel okuyucular için mesaj açık: Sürdürülebilirlik ve finans artık ayrı dünyalar değil, birbirini besleyen ve birlikte büyüyen alanlar. Şirketlerin ESG skorları, yatırımcıların karar setinin vazgeçilmez parçası haline geldi. Yeşil tahvil piyasası, büyümeye devam ederek ülke ekonomilerinin düşük karbonlu geleceğe geçişinde kritik rol oynuyor. Fintek girişimleri ise yenilikçi yaklaşımlarla bu dönüşümün her aşamasına nüfuz ediyor. Bu üç sacayağının uyum içinde güçlenmesi, sadece finansal getiri açısından değil, gezegenimizin ve toplumlarımızın geleceği açısından da kazanç anlamına geliyor.

Sonuç olarak, sürdürülebilir bir finansal ekosistem inşa etmek, çok paydaşlı ve çok boyutlu bir çaba gerektiriyor. Düzenleyiciler standartlar ve teşviklerle yolu açarken, şirketler ve finans kuruluşları iş stratejilerini ESG odaklı yeniden şekillendiriyor. Fintek inovasyonları ise bu çabaları ölçeklendirmek ve hızlandırmak için benzersiz araçlar sunuyor. Önümüzdeki yıllarda, özellikle AB Yeşil Mutabakatı hedefleri, Türkiye’nin 2053 net-sıfır taahhüdü ve ABD’nin sürdürülebilir yatırım trendleri göz önünde bulundurulduğunda, sürdürülebilir finansın bu üç ayağının daha da önem kazanacağını öngörebiliriz. Her aktörün – ister bir bankanın CFO’su olun, ister bir teknoloji girişimcisi veya bireysel bir yatırımcı – bu dönüşümde oynayabileceği bir rol var. Bu rolü bilinçli şekilde üstlenmek, hem ekonomik fırsatları değerlendirmek hem de daha yaşanabilir bir dünya için sorumluluk almak demek. Sürdürülebilir finans yolculuğunda, ESG skorları pusulamız, yeşil tahviller aracımız, fintek ise motorumuz olacaktır. Bu yolculuğun kazananı ise sadece yatırım portföylerimiz değil, gezegenimiz ve geleceğimiz olacak.

Kaynaklar: Sürdürülebilir finans ve ESG üzerine Avrupa Komisyonu tanımları; ESG raporlama trendleri ve düzenlemeleri; Türkiye’de sürdürülebilirlik endeksi ve yeşil finans gelişmeleri; yeşil tahvil piyasasının küresel ve bölgesel durumu; yeşil tahvil ilkeleri ve uygulamaları; fintek sektörünün sürdürülebilir finansman ve iklim farkındalığındaki rolü; Türkiye özelinde fintech ve sürdürülebilirlik bağlantısı ve diğer güncel analizler.